30.5.17

hey hay!

Nerede kalmıştık demek için çok geç kaldım çünkü köprünün altından üstünden her yerinden çokça sular aktı çokça şeyler değişti, değişmeye devam ediyor.
 
Ama geçen gün eve doğru gerçekleştirdiğim otobüs yolculuğıında kızım özlem neden bişeyler yazmıyosun zaten beynin leblebi kadar unutcaksın işte 2017nin ilk yarısında neler yaşadın neler oldu neden anlatmıyosun dedim kendi kendime. Sonra düşündüm eğer yazacak olsaydım ne yazardım diye. Herhalde hayatımın genel akışında günlerimin nasıl geçtiğinden ziyade genel olarak hissettiklerimi yazardım. Yani atıyorum günün hangi saati evden çıkıp ofise hangi saatte hangi araçla vardığımdan öte (ki bence bunlar da önemli detaylar hatırlamak için - dur kısadan bi anlatayım minibüsle gidiveriyorum yolda genelde kitap okuyuveriyorum eğer yürürsem sahilden hafif bir tempoda 1 saat 15 dk gibi bir sürede ofise varıp hemencecik üstümü değiştirip tostumu yapıveriyorum.-) Lafı açılmışken ocak sonundan beri Caddebostan'da bir ofiste gizli kapaklı işler yapıyoruz. Bu işi bana bağışlayan Hazankuşum, benim bir iki gün önce görüştüğüm iş yeriyle anlaşmış ve bayrağı bana teslim etmişti. İnsanın hayatında Hazan gibi biri varken başına kötü şeylerin gelmesi pek mümkün olmuyor. Ama Hazan o ofiste mutlu olamayınca işten ayrılıp kendini mutfaktaki fırına teslim ettiği zamanlarda bende bir suçluluk duygusu bir utanma duygusu... Neyse ki şimdi yine düzenini kurdu, çok istediği güzellikte yeterince kurumsallıkta bir işe sahip oldu. Kalp.
 
Ocak ayından başlayıp Mayıs'a kadar neler olduğunu anlatacak değilim böyle satır satır ama belli başlı olaylardan biridir ki MEZUNİYET! Gözlerimi parlatan parmaklarımı kıpırdatan başlangıça sahip master hayatımı THIS IS THE TIME TO REMEMBER, CAUSE IT WILL NOT LAST FOREVER nidaları sayesinde bitirdim! BUT TIME CHANGED ve mezun oldum. Hem de beklemediğim şirinlikler içinde. Master öğrencisinin korkulu rüyasıydı jüri. 15 Ocak'ta nasıl uyuyp 16 Ocak'ı nasıl atlatacağım kabusları görürken 16 Ocak'ta babama güzel bir doğum günü hediyesini verecek konuşmayı dinlemiş ve memnuniyetleri gözlerden okumuştum. Kendime güvenemediğim çoğu anların en yoğunu böyle geçip gittiğinde evet öss tercihlerimde hayatımın tüm şansını bitirdim ve üzerinde İstanbul'a mastera geldiğimde artık şans kırıntılarını harcıyorum dediğim anda herhalde artık kesin bitmiştir şansım diyebiliyorum. Hala kendime o kadar güvenemiyorum ki diplomayı aldıktan sonra bile açıp okumadım tezimi. Hata görmekten ya da kendime gülmekten korktuğumdan tabi ki. Böylesi düşünmemek için en iyisi. Düşünmemek ya da saçma sapan şeyler düşünmek üzerine yazacağım makaleler de hep korkudan erteleniyor mesela. Ne gerek var diyorum tekrar acı çekmeye.
 
İstanbul'a gelirken insanların idealleri olur, idealleri peşinde koşar. Çoğunlukla da başarır. Nedense ben ideallerimden şimdilik vazgeçmiş günübirlik hayattan maksimum zevki almaya çalışan saçma sapan bir bireye dönüştüm. Kafası denklemler ve sorunlarla dolu olarak devam edebiliyor olsaydım eminim böyle saçma sapan bir birey olmanın hayalini kurardım, şimdi tekrar düşünmek istiyor olmam gibi. İstiyorum istemesine ama oturduğum yerden. Hatta yattığım yerden. Ben bir şey isteyince kocaman bir buzdolabı olan evren bana bunu yoktan yere sunmayacak. 2010 yazının bir akşamı tartışılan bu konuya 2017 yazında bakış açım amma da değişmiş. Ama bir yandan Gündem Özel'de dinlediğim kuantumcu ablaya da hak veriyorum.  Ben bu koltuktan nasıl düşmüyorum diyor. Neyse o başka bir mevzu da asıl söylediği şey şu ki (eğer gece 2ye kadar oturup izleyemiyorsanız diye söylüyorum - alternatif bir yöntem olarak çizim yaparken arkada kaydedilmiş yayını da dinleyebilirsiniz tartışmalar kafa açıyor.) heh ne diyorum. Soyut olarak düşündüğüm her ne var ise aslında düşündüğüm an somutlaşıyor. Bir şekilde somutlaşıyor yani. Araba düşününce pıt diye gökten araba düşürememenizin nedeni doğrultusunda somutlaşıyor. Ama hala bir araba varedebilirsiniz. Keep dreaming olayı. İstemeye ve onun için çalışmaya devam edin.  İşte ben istediğim şey için çalışmaz isem zaten pıt diye oluvermeyecek. Ne istediğimi biliyor muyum o da ilginç ve cevap verilmesi gereken sorularımdan biri.
 
Neyse bu postu hatırlamak istediklerim üzerine yazacaktım yine çivisi çıktı. İstanbul'da şimdilik herşey gayet güzel, normalleşti ve yuvarlanıp gidiyor. Büyüyerek gitmiyor olsa da yuvarlanıyor. Şubat'ın başından beri, bir daha sahip olamayacağım(ı tahmin ettiğim) kadar keyifli bir evde oturuyoruz. Şu ara tek derdim yaz bitiyor ve ben hala bisikletimin tekerini yaptırmadım oluyor. Derdimi s*kmeden önce bir düşünelim. Yok vazgeçtim düşünmeyelim eller serbest.
 
Kimsenin derdi tasası olmasın, Özlem aile fertlerinden bir başka minnoşa davetiye tasarlamaya, erkeğini mutlu edecek tatlı tarifleri öğrenmeye devam etsin. Bir de pilates olayını sürekli hale getirirse efsane olur. Yani 3 haftalık dersten sonra ramazan geldi diye atlamak olmasa keşke. Dersi kesintiye uğratmayı kendin istedin kızım. İftardan sonra napıyosan yap. Yapabiliyosan yap. Saat 1i geçmiş. Beyaz yakalı sahur vakti. Yeni bir yılın ilk 5 ayını da yedik gitti. Yaz kapıda artık geldi neredeyse. Aheyççu. Sokağa çıkmadan önce kremlerimizi sürelim. Yüzümüzü yıkamadan yatmayalım. Yaklaşık 1 ay önce geçirdiğim iğrenç operasyon ve dehşet faturasıyla tekrar karşılaşmamak için dişlerimizi güzelce fırçalayıp diş ipi kullanalım. Birbirimize sarılalım öpelim uyuyalım. Seramik broşlar minnoşlar yapalım ve onları satalım ek gelirimizle ister ayakkabı ister dolar alabilelim
Muç
 
Bu artwörk ile bir "kırık ortakal ne yaptapa" etkisi mümkün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder